Evrende var olan denge, bedenimizde de mevcuttur. Dünyamızın üçte ikisi suyla kaplı olduğu gibi bedenimizin de yaklaşık üçte ikisi su içermektedir. Bu oranın korunması hem dünyanın hem de bedenimizin dengeleri açısından çok ama çok önemlidir.
Bedenimize biraz yakından baktığımızda aslında bunun sadece basit bir vücut ve su oranı olmadığını ve hayatın idamesi için ne kadar önemli olduğunu anlarız. Bedeni saran fasyanın susuz hareket edemeyeceği, hücrelerarası faaliyetlerin su olmadan yürütülemeyeceği, hücrelere gıdaların ulaştırılmasından atıkların bertaraf edilmesine kadar, su olmadan pek çok işlevin yerine getirilemeyeceği apaçıktır. Hatta hayatiyetin en önemli dinamiklerinden olan dolaşımın da vücudumuzda yeterince su olmadan sağlanamayacağı aynı şekilde net bir gerçekliktir.
Gelgelelim hayat ve hayati işlevler için vücudumuzdaki su oranı ne kadar önemli konusuna. Tıpkı hareket etmeyi unuttuğumuz gibi bedenizimizi suyla beslemeyi de unuttuk ve suya olan ihtiyacını bedenimize de unutturduk. Artık bedenimiz her susadığında su dışı gıdalardan su ihtiyacımızı gidermeye çalışıyoruz. Öncelikli olarak meşrubatlara ve gıdalara sığınır olduk. Vücudumuz su ihtiyacını buralardan bir nebzeye kadar telafi edebildiği için de bir kısır döngü halinde hareketi kısıtladı ve beden faaliyetlerine sınırlamalar getirdi. Halsiz, yorgun ve hasta bireyler olduk. Oysa aslında bu olanların arkasında, biriken toksik yük ve kısıtlanan beden faaliyetleri yatmaktadır diyebiliriz.
O zaman biran önce unuttuğumuz suyu bedene tekrar hatırlatmalı ve hayat için gerekli olan beden faaliyetlerine dönüş yapmalıyız. Belki ilk başlarda artık ihtiyacını unuttuğu için bedenimiz aldığı suyu ne yapacağını bilmeyip sizi daha sık tuvalete gitmenizi sağlayacaktır ama inanın bu zahmetli hal maksimum kırk gün sürecektir. Sonrasında oluşan yeni su algısı ile bu şikâyet gerileyecek ve siz, gerçekten şahane bir istekle susayacak, her bardak suda kana kana su içmenin size ne kadar iyi geldiğini bir kez daha hatırlayacaksınız.
